30 Aralık 2016 Cuma

Narsisizm Kültürü-II


Narsisizm artık bireysel bir ruhsal bozukluktan öte bir yaşam tarzı haline dönüşüyor ve değer yargıları üzerinde söz sahibi olmaya başlıyor. Kolay banka kredileri, internet bağımlılığı, medya, diziler, reality  şovlar vs. yoluyla toplumların geleceğini yakından ilgilendiren, küresel çapta yayılma potansiyeline sahip, bulaşıcı bir hastalık narsisizm.

Sürekli kendinden bahseden, arsızca kendini pazarlayan medya şöhretleri; gençlere kendinizi pazarlamazsanız hiçbir yere gelemezsiniz mesajını iletiyor.

Sıradan insanın kendisini göstermesine imkan sağlayan reality şovlar; içeriği ister evlilik, ister yemek yapmak, ister yeteneğini sergilemek olsun daha çok narsisist insanlara yer veriyor. Bu programların ilgi görmesi için narsist kişiler tercih edilirken; ekranda sürekli bu kişilerin boy göstermesi narsisist kültürü körüklüyor. Hem reyting hem vitrin olarak kullanılan narsisizm; materyalist, kendini beğenmiş, antisosyal, teşhirci davranışları normalleştirmeye başlayınca ünlü olmak amaç haline geliyor. Ünlü olmayı hak, ünlülük statüsünü vazgeçilmez kılan bu programlarla birlikte hayat tarzı haline gelen narsisizm kendine yayılma zemini ve imkanı buluyor. (Devamı gelecek)
( ilk kısmı okumak için tıklayın https://www.facebook.com/uzmanpsikologhulyamacit/posts/1043311395815128 )


25 Aralık 2016 Pazar

Narsisizm Kültürü -I

Bir neslin aynı anda %70 - %80'inin narsisizm tanısı ile karşı karşıya olması bunun yalnızca tikel olarak bir kişilik problemi değil kitlesel bir sorun olduğunu gösteriyor. 
Peki sorunun kaynağı kim? Aileler mi? eğitimciler mi? Devlet politikaları mı? Yoksa hepsi mi? 
Aslında sebeplerle ilgili hem şahsım hem de bu meselelerle ilgili kafa yoran pek çok uzman yazıp çizmeye gayret ediyor.  Ben daha çok sonuçların gelip dayandığı ürkütücü tabloya ve bunun artık üstü örtük bir toplumsal mutabakat sayesinde nasıl normalize edildiğine dikkat çekmek istiyorum.
Bu gün vardığı sonuç, başarının ve topluma faydalı olmanın hiçbir önem arz etmediği, tek amacın kendini mutlu etmek olduğu, kendinden başka hiç kimseyi umursamayan, kendinin hayranı ve özel olduğuna inanan bir dolu insan... Ve bu özel olma duygusunun -balon olsa dahi- devamını temin etmek için hesapsızca harcanan banka kredileri neticesinde ekonomisi batmak üzere olan ülkeler...
(Devamı gelecek)


22 Aralık 2016 Perşembe

EMPATİ

Empatinin kökeni özbilinçtir; kendi duygularımıza ne kadar açıksak, başkalarının hislerini okumayı da o kadar iyi beceririz. Kendisinin ne hissettiği konusunda hiçbir fikri olamayanlar, çevrelerindeki kişilerin ne hissettiğini anlamaktan tamamen acizdirler. Bu kişiler duygusal tonlara karşı sağırdırlar. İnsanların söz ve hareketlerinin dokusunu oluşturan duygusal notalar ve akorların -ese tonunun, duruş değişikliğinin, çok şey ifade eden sessizliklerin, her şeyi açığa vuran bir titremenin- farkına varamazlar (Goleman, 2005).

Yunanca'da "içini hissetmek" demek olan empatheia terimi İngilizceye çevrilirken, ilk kez estetik kuramcılar tarafından, "diğerinin öznel deneyimini algılayabilme yeteneği" için kullanmıştır (akt:Goleman, 2005:129).

Hoffman (1977), empati tanımlamalarını iki grupta toplamaktadır. Bunlardan birincisi, diğer insanların duygularından, düşüncelerinden ve amaçlarından haberdar olmadır. İkici grup tanımlamalarda ise empati, diğer insanların duygularını imgeleme yoluyla anlamak ve benzer duygusal tepkiler vermektir. Bu iki anlayış hiç kuşkusuz birbiri içine girmiş durumdadır. Şöyle ki; bir başkasının duygusal durumunu imgeleme yoluyla anlama becerisi, o kişinin duygusal durumunu bilişsel olarak anlayabilmeye bağlıdır.
Hoffman bu tanımlamaları empatik becerinin ortaya çıkışı ile ilgili olarak yaptığı literatür taramalarından elde etmiştir. Empatinin tanımına dayanarak ortaya çıkan kategorilerin yanı sıra empati becerisinin ortaya çıkışına dayanarak yapılacak bir kategorizasyonda da beş farklı yaklaşım olduğunu ortaya koymuştur:
1. Birinci yaklaşım, empatik becerinin doğuştan var olan biyolojik temelli bir tepki olduğu yönündedir. Bu konuda düzenlenmiş deneysel çalışmalarda 1-2 günlük bebeklerin bir başka bebeğin ağlamasına yine aynı şekilde ağlayarak tepkide bundukları gözlenmiştir.
2. İkinci olarak, empatik tepkinin klasik koşullanma teorisiyle açıklanması yere almaktadır. Sullivan, bir bebeğin annesinin neşesine veya üzüntüsüne otomatik olarak empati göstereceğini söyler. Üzüntülü olan annenin bedeni gerilir ve mimik ya da sözel yolla bunu ifade ettiğinde bebek de benzer bir üzüntü yaşar. Bu durum bakıcının veya annenin duygusal durumunun fiziksel temas yoluyla bebeğe geçişinin sonucudur.
3. Üçüncü yaklaşım, klasik koşullama paradigmasından daha genel bir açıklamadır. Huprey'e göre, bir kişinin üzüntü ya da mutluluğunun ifadesi diğer kişinin üzüntü ya da mutluluk yaşantılarıyla birleştiğinde o kişide duygusal bir tepki oluşturur. Örneğin bir çocuk parmağını kestiğinde acı duyar ve ağlar. Daha sonra başka bir çocuğun parmağını kestiğini gördüğünde yaşadığı üzüntü ortadaki kan görüntüsünün ya da çocuğun ağlamasından olduğu kadar, kendi geçmiş tatsız yaşantısını tekrar hatırlamasındandır.
4. dördüncü grup açıklamalar "motor taklitçilik üzerinedir. Lips ve Mc Dougal bu yaklaşımın başlıca öncüleridir. Burada bir kişinin herhangi bir duygu ifadesi (mimik ya da sözel yolla) diğer kişinin de aynı duyguyu hissetmesi için yeterli bir uyarıcı olarak görülür. Lips'e göre empati kuran kişi, karşısındaki kişinin mimiklerini ya da davranışlarını otomatik olarak taklit eder.
5. beşinci grup kuramsal açıklamalarda ise, bir kişinin yaşadığı durumu acaba kendimiz yaşasaydık neler hissederdik şeklinde bir imgelemeden bahsediliyor (akt:Aydın, 1996:4-15).
Gelişim süreci içerisinde empati becerisinin ilerleyişini inceleyen gelişim psikologları, bebeklerin henüz başkalarından ayrı bir varlık olduklarını tam olarak kavrama gücüne sahip olamadan önce dahi başkasının sıkıntısından rahatsız olduklarını saptamıştır. Hoffman'a göre, bir yaşındaki bir çocuk bir başkasının düşüp ağlamaya başladığını gördüğünde kendisi de o sıkıntıyı hisseder; duygu birliği o kadar güçlü ve doğrudandır ki, sanki acı çeken kendisiymiş gibi baş parmağını ağzına götürür, başını annesini kucağına gömer. İlk yaşından sonra, çocuklar diğerinden ayrı olduklarının farkına vardıklarında, örneğin ağlayan bir bebeğe kendi oyuncak ayısını vererek, diğerini etkin bir şekilde yatıştırmaya çalışırlar. Çocukluk dönemine gelindiğinde, empati en ileri aşamasına ulaşır. Çocuklar o anki durumun ötesindeki sıkıntıları anlayabilir, birinin koşullarının ya da hayattaki konumunun kronik bir sıkıntının kaynağı olabileceğini görürler. Bu noktada kötü durumda olan bir gruptaki -fakirler, ezilenler, toplumdan dışlanmış olanlar- herkese karşı bir şeyler hissedebilirler. Bu anlayışın etkileri ergenlikte de kendini gösterir. Ergen bu anlayışla talihsizlik ve adaletsizliği düzeltmeye ve iyileştirmeye yönelik ahlaki inançları destekleyebilir (Goleman, 2005).
Empati becerisinin gelişmesi gelişim süreci içerisinde bebeğin anne (ilk bakıcı, bağlanma figürü) ile etkileşimindeki ahenk ile ilgilidir. Stern'e göre, anne ile bebek arasındaki ahenkli yaşantıların defalarca yaşanması sonucunda bebek diğer insanlarda onun hislerini paylaşma yeteneği ve isteği bulunduğu sezgisini geliştirmeye başlar. Bu sezi, diğerlerinden ayrı olduğunun farkına vardığı, aşağı yukarı sekiz aylık olduğu dönemde ortaya çıkar ve yaşamı boyunca yakın ilişkiler içinde şekillenmeye devam eder. Anne çocukla ahenk içinde değilse, çocuk derinden sarsılır. Anne çocuğun çeşitli duygularına empati göstermekten sürekli uzak kalıyorsa, çocuk bu duyguları ifade etmekten ve hatta hissetmekten vazgeçmeye başlar. Böylece, büyük olasılıkla bütün bir duygu yelpazesi, özellikle de çocukluk boyunca açıkça veya üstü kapalı olarak engellenmiş olanlar, yakın ilişki repertuarından silinmeye başlayabilir (Goleman, 2005).
Duygusal ihmal empatiyi köreltir; zalim, sadistçe tehditler, aşağılamalar ve salt kötülük içeren yoğun ve ısrarlı duygusal taciz ise mantığa aykırı bir sonuç doğurur. Bu tür bir tacize katlanan çocuklar, bir bakıma travma sonrası tehlike işaretlerine karşı sürekli tetikte olma haline benzer biçimde, çevredekilerin duygularına karşı aşırı hassaslaşabilir. Başkalarının hislerine böylesine saplantılı bir ilgi, çocukken psikolojik tacize maruz kalmış çocuklara özgüdür; bu kişiler yetişkinlik hayatlarında, zaman zaman "sınırda kişilik bozukluğu" olarak da tanımlanan, çok değişken yoğun iniş çıkışların kurbanı olurlar. Bu durumdaki çoğu kişi çevrelerindeki kişilerin neler hissettiğini algılamakta ustadır ve yine bu kişilerin çoğu, çocukluklarında duygusal tacize maruz kaldıklarını belirtmişlerdir (akt:Goleman, 2005:137) .
Empati sıklıkla başka kavramlarla karıştırılmaktadır. Sempati bunlarsın en sık karşımıza çıkanıdır. VVisp'e göre, sempati, acı veya sıkıntı çeken birinin durumunun farkında olmak ve bu durumu hafifletmek için çaba göstermektir. Bu tanımlamanın iki yönü vardır. Birincisi, diğer kişinin duygularına karşı yüksek bir duyarlılık; ikincisi ise, acı çeken kişinin sıkıntısını azaltmaya yönelik bir itici kuvvet. Empatide ise, bir kişinin diğerinin olumlu ya da olumsuz yaşantılarını anlaması söz konusudur. Bu anlama sürecinde o kişinin duygularını ve düşüncelerini paylaşmak şart değildir (akt:Aydın, 1996:11).
Dökmen (2004)'e göre, bir insana sempati duymak demek, o insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmak demektir. Karşımızdaki kişiye sempati duyuyorsak onunla birlikte acı çekeriz ya da seviniriz. Empati kurduğumuzda ise, karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini anlamak esastır. Kendimizi sempati duyduğumuz kişinin yerine koymamız ve onu anlamamız şart değildir, "yandaş" olmak esastır. Empatide karşımızdaki kişi ile aynı duygu ve görüşleri paylaşmaktan çok onun duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışırız.

KAYNAKÇA
Atkinson, Rita, L 'v.d.\ Psikolojiye Giriş, çev:Alogan, Yavuz, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 1999.
Aydın, Arzu, "Empatik Becerinin Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi" (Yayınlanmamış Yüksek lisans Tezi), Ege Üniversitesi, İzmir, 1996.
Aydın, B., Palut, B., Derelioğlu, Y., "Ergenlerin Sosyal Becerilerini Değerlendirme Ölçeği (İKE-İnsan İlişkileri, Kendini Kontrol, Empati) Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması", Marmara Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 2001.
Aydın, Betül, Çocuk ve Ergen Psikolojisi, 2.bs., Nobel Basımevi, Ankara, 2005.
Dökmen, Üstün, İletişim Çatışmaları ve Empati, 29.bs.,Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2004.
Ekşi, Aysel, Çocuk, Genç, Ana Babalar, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1990.
Erginsoy, Devrim, "Duygusal Zeka ve Kişiler Arası İlişkiler Tarzları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi", (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi, Erzurum, 2002.
Goleman, Daniel, Duygusal Zeka, çev:Yüksel, B.Seçkin, 29.bs., Varlık Yayınları, İstanbul, 2005.
Güngör, Derya, "Bağlanma Stillerinin ve Zihinsel Modellerin Kuşaklar Arası Aktarımında Anababalık Stillerinin Rolü" (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi, Ankara, 2000.
Mumcuoğlu, Özlem, "Bar-On Duygusal Zeka Testi'nin Dilsel Eşdeğerli, Güvenirlik ve Geçerlik Çalışması" (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2002.
Sümer, N., Güngör, D., "Yetişkin Bağlanma Stillerinin Türk Örneklemi Üzerinde Psikometrik Değerlendirilmesi ve Kültürler Arası Bir Karşılaştırması", Türk Psikoloji Dergisi,14(43), 1999.
Kohut, Heinz, Kendiliğin Çözümlenmesi, çev:Cebeci, Oğuz, Metis Yayınları, İstanbul, 1998.